Cuma namazı, gerekli şartları taşıyan her mümin erkeğe farzdır. Bu namazla yükümlü olmanın şartlarından birisi, cemaate katılmaya mani bir mazeretin bulunmamasıdır. Zira meşru bir mazeretin varlığı, Cuma namazının farziyetini düşürmektedir. Hastalık, şiddetli yağış, aşırı soğuk ve sıcak gibi elverişsiz hava koşulları yanında salgın hastalık da kişiye cumanın farz olmasını düşüren bu mazeretler kapsamındadır. Nitekim Kurulumuzun 18.03.2020 tarihli ve 9 sayılı kararında bu hüküm gerekçeleriyle birlikte ifade edilmiştir.
Salgın döneminde maske ve mesafe gibi tedbirlere riayet edilerek cemaatle namaza devam edilebilmektedir. Ancak bu tedbirler, kış mevsiminin getirdiği elverişsiz hava koşullarıyla birleştiğinde, ülkemizde, cemaatin bir kısmı camide yer bulamadığından dolayı Cuma namazını kılamamaktadır. Bu durumda, Cuma namazını kılamayan kişilere öğle namazını kılmak farz olur. Bu, Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde sabit olduğu bilinen ve günümüze kadar ittifakla uygulanan bir hükümdür.
Gerek yukarıda işaret ettiğimiz mazeretler nedeniyle Cuma namazının farziyetinin düşmesi gerekse Cuma kılamayanların öğle namazını kılmakla yükümlü olmaları nedeniyle, aynı camide ikinci kez Cuma namazı kılınmasını gerektiren bir zaruret oluşmamaktadır. Bu itibarla, bir camide birden fazla Cuma namazının kılınması meşru değildir.
Diğer yandan bulaşıcı salgın hastalığa yakalananların ve temaslı olanların cemaate katılmamaları ve karantina şartlarına riayet etmeleri dinen zorunludur.
Cuma namazı, farziyeti Kitap, Sünnet ve icmâ ile sabit olan ve İslam’da şiar (sembol) olarak kabul edilen ibadetlerdendir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulmuştur: "Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırılınca Allah'ı anmaya (namaza) koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfunu arayın. Allah'ı çok anın ki felah bulasınız." (Cum‘a, 62/9-10). Hz. Peygamber de (s.a.s.) Cuma namazının önemini vurgulamış ve bu namazı özürsüz olarak terk etmenin büyük günah olduğu konusunda uyarılarda bulunmuştur (Bkz. Müslim, “Cum‘a”, 40; Tirmizî, “Cum‘a”, 7; Ebû Dâvûd, “Salât”, 209; İbn Mâce, “İkametü's-salât”, 93; Nesâî, “Cum‘a”, 2).
Konuyla ilgili ayetlere ve Hz. Peygamber’in uygulamalarına dayanılarak Cuma namazı ile yükümlü olmak için birtakım şartlar (vücûb şartları) belirlenmiştir. Bu şartlar; erkek, hür, mukim ve mazeretsiz olmaktır. Bunun yanında Cuma namazı yükümlülüğünü düşüren bir takım mazeretler de vardır. Hastalık, cana, mala ve namusa bir zarar gelme tehlikesi ve şiddetli yağış gibi sebepler bu mazeretlerden bir kaçıdır (Ebû Dâvûd, “Salât”, 215-217; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, II, 550; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, III, 246; İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 216; Nevevî, el-Mecmû’, IV, 483-484; İbnü’lHümâm, Fethü’l-kadîr, II, 59). Bu bağlamda, salgın hastalıklar da Cuma namazı hususunda evleviyetle mazeret oluşturmaktadır.
Şiddetli yağmur durumunda cemaatle namaza ara verme uygulaması sahabe döneminde de söz konusu olmuş ve Abdullah b. Abbas, yağmurlu bir Cuma gününde müezzine “namazlarınızı evlerinizde kılın!” ilanını yapmasını emretmiştir. Bu uygulama insanlar tarafından yadırganır gibi olunca “bunu benden daha hayırlı olan Rasûlullah (s.a.s) yapmıştır…” cevabını vermiştir (bkz. Buhârî, “Cum‘a”, 14; Müslim, “Salâtu’l-Musâfirîn”, 26).
Salgın döneminde camilerimizde cemaatle kılınan namazlarda maske ve mesafe kuralına riayet edilmekte ve hava şartları elverdiği ölçüde dışarıda namaz kılınmaktadır. Elverişsiz hava koşulları nedeniyle dışarıda namaz kılma imkânı bulunmadığında cemaat için camilerin içi yetersiz kalabilmektedir. Bu durumda, bazı kimseler Cuma namazını edâ etme imkanı bulamamaktadır. Gerek salgın gerekse elverişsiz hava şartları nedeniyle camilerde Cuma namazını edâ etme imkanı bulamayanlar dinen mazeretli sayılırlar. Bu şekilde Cuma namazını kılamayan kişilere öğle namazını kılmak farzdır. Bu, Hz. Peygamber döneminden itibaren Müslümanların ittifakla kabul ettiği bir hükümdür.
Bunun yanında Cuma namazının, Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından uygulanıp öğretildiği biçimiyle ve meşru kılınış amacına uygun olarak topluca ve bir arada eda edilmesinin zorunlu olduğu esası gözden kaçırılmamalıdır. Bu şekilde eda edilmesi Cuma namazının temel özelliğidir. Onun bu özelliğini muhafaza etmek ve cemaati bölmemek gerekir. İslam'ın şiarı ve ümmetin birlikteliğinin sembolü olan Cuma namazının aynı camide iki defa kılınması hem Hz. Peygamber’den günümüze kadar gelen hükme ve uygulamaya aykırı düşecek hem de cemaatin bölünmesi gibi birlik ve beraberlik ruhunu zedeleyici neticeler ortaya çıkarabilecektir. Öte yandan böyle bir uygulama, Müslümanların birliğine zarar vermek isteyenler için suistimale açık bir durum oluşturacaktır.
Bütün bu delil ve gerekçelerden hareketle Din İşleri Yüksek Kurulu, Hz. Peygamber’den günümüze kadar uygulandığı gibi Cuma namazının aynı camide bir defa kılınması gerektiğine ve tekraren kılınmasının meşru olmadığına karar vermiştir.