Kapora; satım veya kiralama akdinde müşterinin, sözleşmeyi tamamlaması hâlinde toplam fiyattan düşülmesi; cayması durumunda ise mal sahibinde kalması şartıyla yapılan ön ödemedir.
Müşterinin sözleşmeden cayması hâlinde kaporanın kendisine iade edilmesi şartıyla yapılan akdin cevazında bir ihtilaf yoktur (İbn Cüzey, el-Kavânîn, 171). Alıcının akitten cayması durumunda verdiği kaporanın yanması, yani satıcının mülkiyetine geçmesi şartıyla yapılan akdi fakihlerin çoğu caiz görmemişlerdir. Hanefîler böyle bir akdi fasit, Şâfiîler ve Mâlikîler ise batıl saymışlardır. Çünkü onlara göre bu tür bir akit fasit bir şart ve belirsizlik içermekte ayrıca haksız kazanca sebep olmaktadır. Bu sebeple akdin sona ermesi hâlinde satıcı kaporayı müşteriye iade etmelidir (Senhûrî, Mesâdıru’l-hak, 2/93-94). Öte yandan bu görüşü savunan İslâm âlimleri, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) kaporalı satışı yasakladığına dair bir rivâyetini (Ebû Dâvûd, Büyûʽ (İcâre), 69 [3502]; İbn Mâce, Ticârât, 22 [2193]) zikrederler (Suğdî, en-Nütef, 1/472-473; Derdîr, eş-Şerhu’l-kebîr, 3/63; Zekeriyyâ el-Ensârî, Esne’l-metâlib, 2/31; Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, 4/3061-3062).
Buna karşılık Abdullah b. Ömer, Zeyd b. Eslem, Mücahid ve Hasen-i Basrî gibi sahâbe ve tabiîn âlimleriyle Hanbelîlerin çoğunluğu kaporalı alışverişi caiz görmüşlerdir. Bu görüş sahipleri kaporalı alışverişi yasaklayan rivâyetin zayıf olduğunu ve akitlerde mubahlığın asıl olup imkân ölçüsünde şartlara riâyetin gerektiğini, Hz. Ömer zamanında Mekke valisi Nafi’ b. Abdulhâris'in, halife adına kaporalı bir işlem yapmış olduğunu (Buhârî, Husûmât, 8 [Bab Başlığı]) delil getirmişlerdir. Bazı Hanbelîler, kaporalı akitlerin kesinleşeceği belli sürenin belirlenmesini şart koşmuşlardır; bu süre içinde müşterinin cayması hâlinde kapora satıcının mülkiyetine girer, demişlerdir (Mustafa Suyutî, Metâlib, 3/77-78).
İslâm İşbirliği Teşkilatı bünyesindeki Fıkıh Akademisi (Mecmau’l-Fıkhi’l-İslâmî) de bedellerden birinin veya ikisinin birden peşin olarak tesliminin gerektiği selem ve sarf gibi işlemler dışındaki kaporalı işlemler konusunda aynı görüşü benimsemiştir (Mecelletü Mecma‘i’l-Fıkhi’l-İslâmî, 8/1 [1993], 540; Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, 4/3061-3062).
Müslümanların nasslara muhalif olmayan örf ve uygulamaları genel olarak caiz görülmüştür. Günümüzde kaporalı alışverişler özellikle bazı sektörlerde ticarî hayatın gereği ve esnafın örfü hâline gelmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) helali haram, haramı da helal kılmadığı müddetçe Müslümanların şartlarına bağlı kalmalarını öğütlemiştir (Tirmizî, Ahkâm, 17 [1352]; İbn Mâce, Ahkâm, 23 [2353]). Hanefî mezhebi de naslara muhalif olmamak kaydıyla toplumun örf ve uygulamalarında geçerliliği olan şartlara bağlanarak yapılan satım akitlerini geçerli saymıştır (Mecelle, md. 188).
Akdin belirlenen sürede kesinleşmemesi hâlinde kaporanın satıcıda kalabileceği yönündeki görüşün bu ilkelere aykırı olmadığı görünmekte, aksine kaporanın müşteriye iadesini şart koşmak kapora uygulamasını anlamsız hâle getirmektedir. Bu sebeple akdin kesinleştirileceği sürenin baştan tespit edilmesi, tarafların her ikisinin de kapora uygulamasına rıza göstermesi ve işlemin selem ve sarf gibi bedellerden en az birinin peşin olması gereken bir akit olmaması şartlarıyla yapılacak kaporalı alışveriş akdi caiz olur.