Koruyucu aile programı uygulaması kapsamında himayeye alınan çocuklar için devletin ödeyeceği paranın çocuğa harcanması veya onun adına saklanması hâlinde koruyucu aile tarafından alınmasında dinî açıdan bir sakınca yoktur. Bununla birlikte, himaye eden ailenin fakir olması durumunda çocuk için verilen paradan makul şekilde istifade etmesi de câizdir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de, “Yetimleri deneyin. Evlenme çağına (bulâğa) erdiklerinde, eğer reşîd olduklarını görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (ve mallarını geri alacaklar) diye israf ederek ve aceleye getirerek mallarını yemeyin. (Velilerden) kim zengin ise (yetim malından yemeğe) tenezzül etmesin. Kim de fakir ise aklın ve dinin gereklerine uygun bir biçimde (hizmetinin karşılığı kadar) yesin. Mallarını kendilerine geri verdiğiniz zaman da yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.” (en-Nisâ, 4/6) buyrulmuştur.
Öte yandan dinimizde çocuğun anne-baba ile olan nesep bağının koparılması onun duygu dünyasını yıkmak ve onu ruhen öldürmek sayılabileceğinden dolayı doğru bulunmamıştır (bkz. el-Ahzâb, 33/4-5; Buhârî, Megâzî, 57 [4326]; Müslim, Îmân, 114-115 [63]). Bu yüzden çocuk, Allah’ın emaneti olarak görülmeli, bu emanete hakkıyla riâyet için çaba ve gayret gösterilmeli, maddî sıkıntılar sebebiyle evlatlık verilip gerçek anne-baba şefkatinden mahrum bırakılmamalıdır.