Kaybolup da kendisinden haber alınamayan, yeri ve hayatta olup olmadığı bilinmeyen kişiye “mefkûd” denilir.
Fakihler, mefkûdün eşinin boşanma hakkı konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Hanefîler “hükmen ölüm kararı” için “akranlarının vefatına kadar veya ortalama olarak yaşayabileceği azami süre beklemek gerekeceği” görüşünü benimsemişler; ayrıca bu durumu, eşinin müracaatı üzerine mahkeme tarafından “evlilik bağına son verilmesine imkân sağlayan bir gerekçe” saymamışlardır. (Serahsî, el-Mebsût, 11/35-36) Hanbelî mezhebinde, “mefkûd/kayıp” kişinin ortalama olarak yaşayabileceği süre dolunca; (Haraşî, Şerhu Muhtasar, 4/149-151) Şâfiî mezhebindeki yaygın görüşe göre de “daha fazla yaşamayacağına kanaat getirildiğinde” ölü sayılmasına mahkeme tarafından karar verilir. (Şâfiî, el-Ümm, 5/255-256; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, 4/48)
Mâlikîlere göre ise mefkûd/kayıp kişinin eşinin müracaatı üzerine hâkim gerekli araştırmayı yapar. Bilgi edinilmesinden ümit kesilmesi hâlinde “dört yıl” beklenir; bu süre bitince hâkim ayırma kararı verir ve kadın vefat iddetini bekledikten sonra başkasıyla evlenebilir. (Sahnûn, el-Müdevvene, 2/29; Haraşî, Şerhu Muhtasar, 4/149; Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, 6/4873) 1917 tarihli Osmanlı Hukûk-ı Âile Kararnâmesi de konuyu bu görüşe göre düzenlemiştir. (HAK, md. 126, 127) Bu içtihat maslahata daha uygundur.