“Salât-ı münciye”, “Salât-ı tefrîciye” duaları, Hz. Peygamber’den (s.a.s.) nakledilen dualardan değildir. Bunlar, Kur’ân-ı Kerîm’in, Hz. Peygamber’e (s.a.s.) salât-ü selâm getirmeyi emreden âyetine istinaden asr-ı saâdetten çok sonraları tanzim edilmiş salât-ü selâm türü dualardır.
Dualar Allah’a arz edilmeden önce, Allah’a hamd-ü senâ edilmeli, Peygamberine de salât-ü selâm getirilmelidir. Resûlullah (s.a.s.), dua eden bir adamın, dua sırasında Allah’a hamd-ü sena etmediğini ve kendisine salât-ü selâm okumadığını işitmiş ve “Bu kimse acele etti.” buyurmuş, sonra adamı çağırıp “Biriniz dua ederken, Allah Teâlâ’ya hamd-ü senâ ederek başlasın, sonra O’nun Peygamberine salât okusun, sonra da dilediğini istesin.” (Ebû Dâvûd, Tefrîʽu ebvâbi’l-vitr, 23 [1481]; Tirmizî, Deʽavât, 64 [3477]) buyurmuştur.
Salavât, Hz. Peygamber (s.a.s.) için okunan ve Allah’ın rahmet ve selâmının onun üzerine olması dileğini ifade eden dualara denir. Salavât duaları genellikle “Allahümme salli...” lafızlarıyla başlar. Söz konusu duaların da bu lafızlarla başladığı ve bu dualarda Hz. Peygamber’e (s.a.s.) salât-ü selâm getirerek dünyevî ve uhrevî birtakım hacetlerin arz edildiği bilinmektedir.
Buna göre belli sayılarda okumanın dinî bir gereklilik olduğu inancına kapılmaksızın ve namazların arkasından okunması zorunluluk hâline getirilmeksizin bu salavât/dualar her zaman okunabilir.