Üç çeşit yemin vardır. Bunlar; yemîn-i lağv, yemîn-i ğamûs ve yemîn-i mün’akidedir:
a) Yanlışlıkla yapılan yemin (yemîn-i lağv); bir şeyin doğru olduğu zannedilerek veya ağız alışkanlığıyla yapılan yemindir. Kişinin birini görmediği hâlde gördüğünü zannederek “Vallahi gördüm.” demesi veya yemin kastı olmaksızın yemin sözlerini söylemesi, yemîn-i lağv olarak kabul edilmiştir. Bu şekilde yapılan yeminden dolayı kefâret gerekmez. Kur'ân-ı Kerîm’de, kasıtsız olarak ağızdan çıkıveren yeminlerden dolayı kişinin sorumlu tutulmayacağı bildirilmiştir (el-Bakara, 2/225; el-Mâide, 5/89). Bununla birlikte, ağız alışkanlığıyla konuşurken sıkça yemin edenlerin, bu alışkanlıklarından vazgeçmek için çalışmaları gerekir.
b) Yalan yere yemin (yemîn-i ğamûs); bu tür yemin, bilerek yalan yere yapılan yemindir. Bir kimsenin olmamış bir şey için bilerek olmuş diye veya olmuş bir şey için bilerek olmadı diye yemin etmesi böyledir. Bu en büyük günahlardan biridir (Buhârî, Eymân, 16 [6675]; Müslim, İman, 220 [138]). Böyle bir yemin Hanefîler'e göre, kefâretle telafi edilemez. Bu şekilde yemin eden kişinin, bilerek ve Allah’ın adını anarak yalan yere yemin ettiği için pişman olarak, bir daha böyle bir hataya düşmemek üzere Allah’tan af dilemesi gerekir. Yalan yere yaptığı yemin sebebiyle başkasının hakkının zayi olmasına sebep olan kimse, bu zararı tazmin edip zarar verdiği kimselerden helallik istemelidir.
c) Geçerli yemin (yemîn-i mün’akide); imkân dâhilinde olan bir şeyi yapmak veya yapmamak üzere yapılan yemindir. Bir kimsenin şu işi yapacağım veya yapmayacağım diye yemin etmesi böyledir. Bu yeminin Allah’ın isimlerinden biriyle veya O’nun sıfatlarıyla ya da örfen Allah’ın isimlerine veya sıfatlarına atıfta bulunan sözlerle yapılmış olması gerekir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 3/708-712). Bu tür yeminini bozan kişi yemin kefâreti öder (Merğinânî, el-Hidâye, 3/17-18).