İslâm’a göre insan, bedeni ve ruhu olan mükerrem bir varlıktır. Allah (c.c.), insanı maddî ve manevî kabiliyetleriyle inkişaf edebilecek şekilde yaratmıştır. İslam, bildirdiği hükümlerle insanın varlık amacına uygun toplumsal bir düzen içerisinde yaşamasını ve ahirette ebedi mutluluğu kazanmasını amaçlar. Bu nedenle insan, dünyada kendisine yakışan iyi ve faydalı işler yaparak ebedi hayatına hazırlanmalıdır. Esasen insanın varoluş gayesini gerçekleştirmesi, Allah’ın kendisinde yarattığı özellikleri dikkate alarak maddi-manevi ilerleme kaydetmesine bağlıdır. İnsanın başıboş bırakılmayıp birtakım mesuliyetler yüklendiğinin bilincinde olması gerekir. Bu sorumluluk bilinci insanı diğer canlılardan ayıran ve mükerrem bir varlık olmasını sağlayan temel vasfıdır. İnsanın varoluş amacına uygun olarak İslam; dinin, canın, neslin, aklın ve malın korunmasına yönelik hükümler koymuş ve bunlara zarar verecek hususları bertaraf etmeyi amaçlamıştır. Kişinin doğuştan getirdiği cinsiyetinin muhafazası ve karşı cinse benzememe konusundaki kurallar, bu amaçları gerçekleştirmeye matuftur. Bu itibarla aslî genetik ve biyolojik cinsiyete müdahale edilmemesi esastır.
Kişinin biyolojik ve genetik yapısında cinsiyet gelişim bozukluğu olmadığı halde birtakım çevresel vb. etkenlerle kendisini karşı cinse ait hissedip ona benzeme veya karşı cinsten olma isteği, cinsel kimlik bozukluğu (transseksüellik vb.) olarak tanımlanmaktadır. Bu tür kişilerin cinsiyet değiştirmesi ve buna yönelik bir cerrahi müdahale yaptırması caiz değildir. Bu şekilde bedene yapılan müdahale, hem doktor hem de yaptıran kişi açısından büyük günahtır. Zira bu tür kişiler genetik/biyolojik olarak tek bir cinsiyete sahiptirler. Bu tür düşünceleri sebebiyle ameliyat olan kişilerin biyolojik ve genetik cinsiyetlerinin değişmediği tıbben bilinen bir durumdur. Dolayısıyla biyolojik cinsiyetinde bir kusuru olmadığı halde kendini karşı cinstenmiş gibi hisseden kişiler, bu duygunun fıtrata uygun olmadığını bilmeli, bedenlerine cerrahî müdahalede bulunmak yerine biyolojik cinsiyetlerini kabullenme yolunda tedavi yöntemlerine ısrarla devam etmelidirler.
İnsan, erkek ve dişi olmak üzere iki ayrı cinsiyette yaratılmıştır. İnsan neslinin devamı da bu nizama bağlanmıştır. (en-Nisâ, 4/1) İnsanın, yaratılıştan sahip olduğu bu cinsiyeti ve fıtratı değiştirmeye çalışmasının dinen yasaklanmış olmasının en önemli nedenlerinden biri bu nizamın muhafaza edilmesidir. Zira cinsiyet değiştirmek doğal olmadığı gibi insanın buna ihtiyacı da yoktur. Böyle bir istek çevresel veya psikolojik telkin ve algılarla oluşan sunî bir durumdur. İslam’a göre esas olan, insanın yaratılış amacına uygun bir şekilde doğal cinsiyetiyle yaşaması ve ebedî saadeti kazanmasıdır. Bu tür cinsiyet değiştirme faaliyetleri insana maddî-manevî zarar verdiği gibi toplumun ve insan neslinin devamını tehdit ve ifsat eder.
Kur’an-ı Kerim’de, bu şekilde fıtratı değiştirme girişimlerinin şeytanın bir telkini olduğu açıkça bildirilmiştir: “Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım... Onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” (en-Nisâ, 4/119) İslam’da karşı cinse benzemek ve bu özentinin/temayülün önünü açacak tutum ve fiillerde bulunmak yasaktır. Hz. Peygamber (s.a.s.); “Kadına benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara Allah lanet etsin.” buyurmuştur. (Buhârî, Libâs, 61-62 [5885-5887]; Ebû Dâvûd, Libâs, 31 [4099])
Biyolojik cinsiyetine müdahalede bulunulan kimsenin, tıbben biyolojik ve genetik cinsiyetinin değişmediği bilinen bir durum olduğundan dinî açıdan da aslî cinsiyetinin değişmediği kabul edilir. Dolayısıyla bu kişinin biyolojik ve genetik aslî cinsiyetini bastırıcı tıbbî müdahale süreçlerini de hemen sonlandırması gerekir. Böyle kişiler dinî yükümlülüklerini, sosyal ve beşerî ilişkilerini biyolojik ve genetik aslî cinsiyetleri doğrultusunda yerine getirmekle mükelleftir.