Reenkarnasyon İnancının İslam’da Yeri Var mıdır? : Din İşleri Yüksek Kurulu : Dini Bilgilendirme Platformu
Reenkarnasyon İnancının İslam’da Yeri Var mıdır?

Ruh göçü ya da tenasüh olarak ifade edilen reenkarnasyon; ölen bir kimsenin ruhunun bir başka varlığa geçmesi (hulûl) anlamına gelir. Daha çok Hint coğrafyasında zemin bulan ruh göçü inancına göre, ruh ölümle birlikte yok olmayıp başka bir bedende yaşamaya devam eder. Ruh göçü inancının, Hint kültüründeki ölümsüzlük düşüncesi ve kast sisteminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Yahudilik, Hristiyanlık ve İslâm’da ise bir kimsenin ölümüyle ruhunun başka bir varlıkta yeniden bedenleneceği inancı yer almaz. Bununla birlikte ruh göçü inancı, kültürel etkileşimin bir neticesi olarak bu dinlerin bazı aşırı fırkalarına ve batınî grupları içerisine sirayet etmiştir.
Ruhun ve ölümden sonraki hayatın mahiyet ve keyfiyeti, gaybî konulardan olup akıl yürütmeyle bilinemez. Bu tür konularda ancak bir Peygamber’in haber vermesiyle kesin bir yargıya varılabilir. Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde “ruh göçü” ve benzeri bir anlayışı doğrulayan ya da buna işaret eden bir delil yoktur. Aksine Kuran-ı Kerîm’de, ölen bir kimsenin dünyaya tekrar geri dönemeyeceği açıkça ifade edilmiştir: “Onlardan birine ölüm gelince; ‘Rabbim, beni terk ettiğim dünyaya geri çevir, belki yapmayıp noksan bıraktığımı tamamlar, iyi işler işlerim’, der. Hayır, bu onun kendi sözüdür. Diriltilecekleri güne kadar arkalarında [geriye dönmekten alıkoyan] bir engel (berzah) vardır.” (Mü’minun, 23/99-100; ayrıca bkz. En’am 7/27-28)
Sonuç olarak, İslâm’a göre “ruh göçü” ya da ölümden sonra ruhun başka bir bedene intikali, diğer bir varlıkta yeniden doğması veya bedenlenmesi inancı batıldır.
GEREKÇE

  1. Reenkarnasyon (tenasüh) inancının merkezinde ruhun beden değiştirmesi düşüncesi yer alır. Buna göre ruh, insanın ölümünden sonra sürekli olarak beden değiştirmek suretiyle varlığını devam ettirir. (Bkz. Abdulkahir el-Bağdadî, Mezhepler Arasındaki Farklar, çev. Ethem Ruhi Fığlalı, Ankara, 1991, s. 208-212; eş-Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, thk. Ali Mühennâ-Ali Hasan Faûr, Beyrut, 1990, c. 2, s. 606). Ancak aklın, doğruluğu mucize ile kanıtlanmış peygamberlerin haberi olmadan gaybî bir konu olan ahiret hayatının mahiyeti ve keyfiyeti ile ilgili kesin çıkarımlarda bulunması mümkün değildir. Dolayısıyla bu tür konularda sadece peygamberlerin getirdikleri bilgilere ve haberlere itibar edilebilir.
  2. Ruhun ölümle birlikte başka bir bedene intikal etmek suretiyle dünyadaki hayatını sürdürdüğü inancı, kendi içinde çelişiktir. Zira insanın ölümüyle birlikte ruh bedenden ayrılınca hayat emareleri söner. Bu durumda ruhun hayatiyetini sürdürebilmesi için başlangıçta bütünleştiği bedenden başka bir bedenin yaratılmış, ruhun da ona geçmiş olması gerekir. Ancak akıl açısından iki ruhun bir bedende toplanmasını kanıtlamak imkânsızdır. Dolayısıyla ruh ve beden bütünlüğünden ibaret olan insanın, ölümüyle birlikte ruhunun başka bir bedene göçeceğini iddia etmek yanlıştır. (Bkz. Râzî, Fahruddîn, Kitabu’l-Muhassal, thk. Hüseyin Atay, Kahire, 1991, s. 546-548).
  3. Kur’ân-ı Kerim’de beyan edildiği üzere gaybî konulardan olan ruhun bilgisi Allah katındadır. “Ey Muhammed! Sana ruhu soruyorlar, de ki; “ruh” Rabbimin emrinden ibarettir. Bu hususta size pek az bilgi verilmiştir.” (İsra, 17/85). Bu itibarla onun hakikatinin akıl yoluyla tam olarak kavranması mümkün değildir.
  4. Kur’ân-ı Kerim’de tasvir edildiği üzere cehennemliklerin dünyaya tekrar dönüp iyi amel işleme talepleri Allah tarafından reddedilecektir. Âyet-i kerimede buyrulduğu üzere tekrar dünyaya dönüş mümkün değildir: “Onlardan birine ölüm gelince; ‘Rabbim, beni terk ettiğim dünyaya geri çevir, belki yapmayıp noksan bıraktığımı tamamlar, iyi işler işlerim’, der. Hayır, bu onun kendi sözüdür. Diriltilecekleri güne kadar arkalarında [geriye dönmekten alıkoyan] bir engel (berzah) vardır.” (Mü’minun, 23/99-100; ayrıca bkz. En’am 7/27-28; Secde 32/12-14). Bu ayetlerden anlaşıldığı üzere ölenin ruhu dünyaya bir daha dönmez. Ölümle birlikte başlayan ahiret hayatı Allah tarafından geri dönüşü olmayan ebedi bir hayat olarak takdir edilmiştir. İnsan orada dünyada işlediği amellerin karşılığını mükâfat ya da mücazat olarak görecektir. Bu ise ölenin ruhunun tekrar bedenleşme suretiyle tekâmülünün söz konusu olmadığı anlamına gelir. Hadis-i şerifte buyrulduğu üzere kişinin ruhsal veya manevi olarak dünya ile irtibatı, kamu yararına bıraktığı “sadaka-i cariye”, insanların faydalandığı ilmi bir eser ya da ardından hayır dua eden bir evlat yoluyla devam eder. Hz. Peygamber (a.s) bir hadislerinde: “Bir insan öldüğünde amel defteri kapanır. Yalnız sadaka-ı cariyesi (kamu yararına hizmet veren hayır kurumları ve vakıfları), ilmi bir eseri ve kendisine dua eden hayırlı bir evladı olan kimsenin amel defteri kapanmaz.” (Müslim, 3/1255 No: 1621, Vasiyet 14) buyurmuşlardır.
  5. Reenkarnasyon inancında ruhun bir hayvanın bedenine girmesi ise mesh olarak ifade edilir. (et-Tahanevî, Keşşâfü Istılahati’l-Funûn ve’l-Ulûm, thk. Ali Dehrûc, Beyrut, 1996, c. 2, s. 512) Mesh inancını savunanlar, Kur’ân’da buna işaret edildiğini ileri sürerler. Söz konusu ayette şöyle buyrulur: “Yasaklanan hususlarda haddi aştıkları için onlara ‘aşağılık maymunlar olun’, dedik.” (A’raf 7/166; ayrıca bk. Bakara 2/65) Bu ayetlerde geçen “aşağılık maymunlar olunuz” hitabı hakkında, müfessirlerden bir kısmı, bunun şeklen bir dönüşüm yani mesh olduğunu ifade etmişlerdir. Ancak bu görüşü savunan müfessirlere göre, söz konusu dönüşüm, günah işlemekte haddi aşmanın örnek bir cezasıdır. Dolayısıyla burada ruhun bir bedenden başka bir bedene geçişi ya da daimi bir dönüşümü söz konusu değildir. Müfessirlerden diğer bir grup ise bu dönüşümün “surette değil sirette” yani kalpte ve zihniyette gerçekleştiğini ifade etmişlerdir. Onlara göre söz konusu betimleme, insanî ve ahlaki değerlerin aşınmasını veya yok sayılmasını dile getirmekten ibarettir. (İbn Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kurân, Beyrut, 1986, s. 260-264; ez-Zemahşeri, Tefsîru’l-Keşşâf an Hakaiki’t-Tenzîl, nşr. Halil Me’mun Şiha, Beyrut, 2002, s. 394).)
  6. Reenkarnasyon inancını savunanlara göre, asıl olan beden değil, ruhtur. Dolayısıyla onlar açısından mükâfat ve mücazattan beden değil, sadece ruh etkilenir. Hâlbuki bu mesele gaybî bir konu olduğundan, aklın bu şekilde kesin bir yargıda bulunması doğru kabul edilemez. İslâm’a göre insan, ruh ve bedenden oluşan bir bütündür. İkisini birbirinden ayırmak mümkün değildir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’e göre diriliş, ruhun bedenle birleşmesiyle gerçekleşecek; insan azap ve nimeti ruhu ve bedeniyle birlikte tadacaktır. (Mâide, 5/85; Rahman, 55/68; Kıyame, 75/3-4).
  En Son İncelediklerim
 Görüntülü Cevaplar  Sıkça Sorulanlar  Dini Bilgiler  Soru Sor
 Konular